logo
Turkish flag
560
BARAJ
488
HES
376
GÖLET VE BENT
236
İÇME SUYU
4,7
MİLYAR FİDAN
35
MİLLİ PARK

Sosyal Medya Hesapları

Prof. Dr. Veysel Eroğlu
Prof. Dr. Veysel EroğluVeyselEroglu03Facebook
Veysel Eroğlu
Veysel Eroğlu@veyselerogluInstagram
<< Önceki HaberSonraki Haber >>

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ 2023-2024 AKADEMİK YILI HAYIRLI OLSUN...

Yayınlama Tarihi: 01 Kasım 2023

Aksaray Üniversitemizin 2023 -2024 Akademik Yıl Açılış Merasimine katılarak “Nüfus ve Ailenin Ehemmiyeti” konulu ilk dersi verdim.

Prof. Dr. Veysel EROĞLU / 1 Kasım 2023

ders2

2023-2024 Akademik Yılının, üniversitemize, öğrencilerimize, akademisyenlerimize ve bütün Aksaray Üniversitesi mensuplarına hayırlı olmasını diliyorum.

Aksaray Üniversitesi ülkemizin en önemli eğitim kurumlarından biridir. Üniversitemiz, 2006 yılında kurulmuş genç ve dinamik bir üniversite olmakla birlikte köklü bir geçmişe sahiptir. Aksaray Üniversitesi her geçen gün gelişmekte ve daha da büyümektedir.

ders3

Öncelikle Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. sene-i devriyesini gönülden kutluyorum. İnşallah önümüzdeki yüzyıl, Türkiye Yüzyılı olacaktır.

Filistin’de Gazze’de, terör devleti İsrail’in masum çocuk, kadın ve vatandaşları katletmesi yüreklerimizi dağlamaktadır. İsrail’in gerçekleştirdiği bu soykırıma Batılı devletlerin sessiz kalması ve hatta desteklemesi ayrıca insanlık adına utanç verici bir durumdur.

Aksaray, tarihi İpek Yolu üzerinde Kapadokya’nın batıya açılan kapısıdır. 1142’de Selçuklu hâkimiyetine giren bu güzel şehir, Özellikle II. Kılıçarslan zamanında saray, medrese, zaviye ve kervansaraylar yapılmıştır. Bu dönemde yapılan Sultan Hanı, İpek Yolu üzerindeki en büyük Kervansaraydır.

Esasında Aksaray, bir evliyalar şehridir. Başta Somuncu Baba Hazretleri olmak üzere Cemaleddini Aksarayi Hazretleri gibi 7 bin evliya Aksaray Ervah Kabristanlığı'nda metfun bulunmaktadır. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde Aksaray’ı “evliyalar şehri” olarak tanıtıyor.

ders4

Aksaray, ziratiyle, sanayisiyle, turizmiyle her geçen gün daha da büyümekte ve gelişmektedir. Bu güzel ve fedakâr insanların yaşadığı Aksaray’a benim de ayrı bir gönül bağım vardır. Bu hususta bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakan olduğum dönemde Aksaray’da toplu açılış ve temel atma merasimi gerçekleştirmiştik. Bu merasim sırasında “sevgili hemşehrilerim” diye hitap edince alanı dolduran Aksaraylılar nereden hemşehri oluyoruz der gibi bana dikkatle bakmaya başladılar. Ben de kendilerine “Ben 8,5 yıl Aksaray’da kaldım.” deyince daha da şaşırdılar. Tabi ben 1994 yılında İSKİ Genel Müdürü olunca İSKİ’nin hizmet binası İstanbul Aksaray’da idi, onu kastettiğimi belirttim.

Bunun üzerine Aksaray Belediye Meclisinin kararı ile Aksaray’a yaptığımız hizmetlerden dolayı bana Fahri Hemşehrilik beratı verildi. Evet, ben de bir Aksaraylıyım ve Aksaray’ın fahri hemşehrisi olmaktan büyük gurur duyuyorum.

Esasen Aksaray’a son 20 yılda muazzam yatırımlar gerçekleştirdik. 2003 yılından günümüze kadar Hükümetimiz tarafından 43 Milyar TL’lik yatırım gerçekleştirilmiştir. Bu yatırımın 1,5 Milyar TL’lik kısmı su ve ormancılık alanında gerçekleştirilmiştir.

  • Bakanlığım döneminde Aksaray’ın içmesuyu mes’elesini hallettik.

  • 2 baraj ve 9 gölet inşa ettik.

  • 18.750 dekar münbit araziyi sulayarak çiftçilerimize yıllık 235 Milyon TL zirai gelir artışı sağladık.

  • 19 dere ıslahı gerçekleştirdik.

  • Aksaray, Konya Ovası Projesinin (KOP) en önemli illerinden biridir. KOP ile bölgede refah ve kalkınmayı arttırdık.

Esasen ben bugün sizlerle baraj, gölet, yol, gibi yatırımları anlatmaya gelmedim. Bugün ülkemizin en önemli içtimai mes’elelerinden biri olan Aile konusunu konuşmak istiyorum. 26-27 Ekim 2023 tarihlerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız tarafından 8. Aile Şurası tertip edildi.

Aile, toplumun ve milletin temel taşıdır. Aile yapısı kuvvetli olan milletler, geleceğe emin adımlarla yürürler. Bu sebeple ailenin milli ve manevi değerler üzerine kurulması, korunması ve güçlendirilmesi büyük ehemmiyet arz etmektedir. Malum olduğu üzere aile toplumun adeta hücresidir. Aile, bir milleti oluşturan en küçük yapıdır. Bir millette aile ne kadar sağlam ve düzgün olursa o millet de o kadar sağlam ve düzgün olur. Bir devletin payidar olması ilelebet ayakta kalması için ailenin çok güçlü olması şarttır.

Aileler, sağlam temeller üzerine inşa edildiğinde, fertlerden başlayarak bütün topluma sirayet eden huzur ve güven ortamı oluşur. Kısacası aile istikbalimizdir. Hani meşhur bir söz vardır. “Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir bölüğü, bir bölük de bir ülkeyi kurtarır.” Bu sözde olduğu gibi bir ailenin kurtuluşu da bir toplumun kurtuluşuna vesile olur.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarıdır.” şeklinde buyurmuştur. Bu hadisi şerif, aile olmanın kadın ve erkeğin her ikisi açısından insanı kemale ulaştırdığını ifade eden en önemli bir beyandır. Yine başka bir hadis-i şerifte “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” buyrulmuştur.

Allah Resulü’nün aile hayatı, kıyamete kadar bütün insanlar için eşsiz bir numune-i imtisal olmuştur. Nitekim O’nun aile hayatında uyguladığı ilke ve prensipler, bütün zamanlarda ehemmiyetini kaybetmeden varlığını sürdürmüştür.

Özellikle aziz milletimizin aile yapısı son derece güçlüdür. Bu yüzden pek çok dönemde devletimizi yıkmak için teşebbüsler olmuş, kurduğumuz bazı devletler yıkılmış, ancak aile yapısı güçlü olduğu için yıkılan devletin filizlerinden yeni güçlü bir devlet doğmuştur.

Selçuklu Devleti ve Osmanlı Cihan Devleti bunlara birer misaldir. Dolayısıyla güçlü aile, güçlü bir millet demektir. Güçlü Türkiye’nin temel taşını, güçlü aile yapısı teşkil eder. Ancak ülkemizde aile yapısını bozma faaliyetleri ta Karlofça Anlaşmasından bu yana devam etmiştir. Osmanlı Devletini yıkmak için 100 Proje hazırlanmış, bunların esası tamamen aileyi ve gençliği ifsat etme prensibine dayanmaktaydı.

Osmanlı Devletinde Rus sefiri olarak uzun seneler çalışan İgnatiyef, hatıralarında bu projelerden açıkça bahsetmektedir. Şöyle ki İgnatiyef; Sultan 2. Mahmut Han zamanında, Fener Patrikhanesinin kapısında asılan, Rum İsyanının baş planlayıcısı, Patrik Gregoryus’un Rus Çarı Aleksandra yazdığı mektuptan bahsetmektedir. Mektupta şöyle bahsedilmektedir;

“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayr-i mümkündür. Çünkü Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden, devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan bağlılıklarındandır.

Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi rabıtalarını (bağlarını) parçalamak, dini metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu milli geleneklerine ve maneviyatlarına uymayan harici fikir ve hareketlere alıştırmaktır.

Bunun içinde yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribatı tamamlamaktır. Türklerin maneviyatının ve dininin yıkılması için Türkleri yabancı fikir ve adetlere alıştırmak gerekir. Türklere hissettirmeden batının inanç, moda, örf, adet ve ahlaksızlıklarını taklit ettirilmelidir.”

Zaten bu mektuptan sonra Batı, Osmanlı Devletini yıkmak için 100 Proje geliştirmiştir. Bu 100 projenin temeli, aile ve gençliğin ifsat edilmesine dayanmaktadır. Hali hazırda Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için 100 projeden çok daha sayıda proje olduğu muhakkaktır. Çünkü gönül coğrafyamızın son kalesi Türkiye’dir. Türkiye’yi yıkmak için aile yapısını bozmak, yıkmak, aileyi ifsat etmek gerekmektedir.

Bu sebeple aile yapısını bozma faaliyetlerinin önlenmesi ve aile yapısını güçlendirecek çalışmaların yapılması şarttır, elzemdir, geç kalınmamalıdır. Bunun için yapılacak husus şudur; bir Devlet projesi olarak Valilerimizin riyasetinde aileyi güçlendirmek için Eylem Planları hazırlanmalıdır. Bu planlar yıllık olarak bütün kurumların iştiraki ile hayata geçirilmelidir.

Aile müessesesinin en temelini evlilikler oluşturmaktadır. Ancak aileyi ifsat etmek isteyenler, gençlerimizi evlilikten soğutmaya çalışmaktadır. Ülkemizde evlilik yaşı her geçen yıl daha da artmaktadır. Yapılan istatistiklere göre bundan 50 yıl önce evlenme yaşı, 18, 20, 22 civarında iken günümüzde bu değer 26-28 yükselmiştir. Bu husus ülkenin geleceği açısından vahimdir.

  • Misal olarak ülkemizde 2001 yılında erkeklerin ortalama evlenme yaşı 26 iken, 2022 yılında 28,2’e yükselmiştir.

  • 2001 yılında kadınların evlenme yaşı 22,7 iken 2022 yılında 25,6’ya yükselmiştir.

Her geçen yılda da evlenme yaşının daha da arttığını görüyoruz.

Aksaray’da erkek ve kadın evlenme yaşına bakacak olursak;

  • Erkeklerin 2001 yılında ortalama evlenme yaşı 24,2 iken 2022 yılında 26,5’e yükselmiştir.

  • Kadınların 2001 yılında ortalama evlenme yaşı 21,7 iken 2022 yılında 23,9’a yükselmiştir.

Aksaray’da evlenme yaşının Türkiye ortalamasından daha düşük olması isabetlidir ancak maalesef evlenme yaşı Aksaray’da da yükselmektedir. Evlilik yaşının her geçen yıl daha da yükselmesi, zamanla ülke nüfusunun artma hızını azaltmaktadır.

Bütün bunlar, bize evliliği özendirici çalışmaların yapılmasının şart olduğunu göstermektedir. Öncelikle evliliği kolaylaştırmak gerekmektedir. Hatta evlenenlere mutlaka iş temininde öncelik tanınmalıdır. Bekârlardan ziyade evli kişilere iş vermekte öncelik tanınmalıdır.

Türkiye, Dünya’nın en stratejik noktasında olan bir ülkedir. Ülkemizin düşmanları çok fazladır. Dolayısıyla bu ortamda güçlü olmamız gerekiyor. Güçlü olmanın yolu da nüfusun büyüklüğünden geçmektedir.

Son yıllarda ülkemizde doğurganlık, hızlı bir şekilde azalmaktadır. Çünkü ülke nüfusunun artmamasını isteyenler geçmişte doğum kontrolü seferberliği yaparak nüfus artış hızını düşürmüşlerdir.

Ülkemizde doğurganlık oranı çok düşmüştür. Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 49 yaşa kadar doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade etmektedir. Bu oran 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2022 yılında 1,62 çocuk olarak gerçekleşti. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2022 yılında 1,62 oldu. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1'in altında kaldığını göstermektedir.

Dolayısıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bilhassa doğum oranı düşük olan illerden başlayarak evliliği teşvik edici bir takım desteklerin verilmesi ve milletimizin geleceği açısından çocuk sayısının arttırılmasının anlatılması gerekmektedir.

Çünkü Türkiye’de doğurganlık oranı, Fransa’nın altına düşmüştür. Çocuk sayısı ortalama 2 çocuğun altında olduğu takdirde nüfus hızla yaşlanacaktır. Bu da ileride beraberinde farklı mes’eleler getirecektir. Yaşlı nüfusun artması, genç nüfusun azalması bir ülke açısından her alanda menfi neticeler ortaya çıkaracaktır. Bu durum milletimizin geleceği açısından son derece önemlidir.

Peygamber Efendimiz (sav.) özellikle evliliği teşvik etmekte ve ümmetinin çokluğu ile öğüneceğini ifade buyurmaktadır. Dolayısıyla bunun için çocuk sayısının 3, 4 ve hatta 5’e çıkartılması son derece ehemmiyetlidir.

Ekonominin temel unsurlarından biri de nüfustur. Büyük nüfus ve güçlü ekonomi, milletin geleceği demektir. Genç ve dinamik nüfusumuz, güçlü Türkiye’nin ayak sesleridir. Bu bakımdan çocuk sayısının arttırılması mutlaka gerekmektedir. Bilhassa bunun için doğum oranı düşük olan illerden başlamakta fayda vardır. İstatistiklerde hangi illerde doğurganlığın düşük olduğu görülmektedir. Hazırlanacak program ve teşvik sistemi ile bu illerde yaşayan vatandaşlarımızın evlilik ve çocuk sayısını arttırması hususunda çalışmalar yapılmalıdır. Bu milli bir mes’eledir.

Bir diğer mevzuda boşanma hadiseleridir. Son yıllarda Dünya’da boşanma oranlarının çok arttığını görüyoruz. Bu durum ülkemizde de görülmektedir. Özellikle son yıllarda aile müessesesinin biraz sarsıldığını müşahede ediyoruz. Boşanmaların arttığını ve ailelerin dağıldığını görmek; hepimizi derinden üzmektedir. O halde boşanmaların azaltılması için bir takım çalışmalar yapılması gerekmektedir. Boşanmaların sebepleri araştırılmalı ve Devletimiz tarafından bu boşanmaların önüne geçmek için bir takım tedbirler alınması gerekmektedir.

TUİK verilerine göre;

  • 2001 yılında evlenen çift sayısı 544.322 iken aynı yıl boşanan çift sayısı 91.994 olmuştur. Yani boşanma oranının %17 olduğunu görüyoruz.

  • 2022 yılında evlenen çift sayısı 574.358 olurken aynı yıl boşanan çift sayısı 180.954 olmuştur. Yani boşanma oranı %31,5 olmuştur.

Aksaray’da boşanma hadiselerine bakacak olursak;

  • Aksaray ilimizde, 2001 yılında evlenen çift sayısı 4.233 iken aynı yıl boşanan çift sayısı 915 olmuştur. Yani boşanma oranının %21,6 olduğunu görüyoruz.

  • 2022 yılında evlenen çift sayısı 3.398 olurken aynı yıl boşanan çift sayısı 991 olmuştur. Yani boşanma oranı %29,1 olmuştur.

Boşanma oranı özellikle büyükşehirlerde daha fazla görülürken, kırsal kesimde azda olsa görülmektedir. Diğer bir taraftan boşanan çiftlerin evlilik sürelerine baktığımızda istatistikler bize benzer bir durumu daha anlatmaktadır. 2022 yılında boşanan çiftlerin %30,1’i evliliklerinin ilk 1-5 yılı içinde olan çiftlerden meydana geldiği görülmektedir. Yani boşananların üçte biri evliliğinin ilk 5 yılında olan çiftler oluşturmaktadır. Bu da üzerinde durulması gereken bir husustur.

Peki aileler, bir bir dağılırken biz ne yapıyoruz. Bize düşen vazifeler yok mu? Eskiden çiftler arasında bir anlaşmazlık vuku bulduğunda, o ailedeki büyükler, komşular, kısacası akil insanlar bir araya gelir, eşlerin arasını düzeltmeye çalışırdı.

Ama şimdi maalesef karı-koca arasında bir sıkıntı olduğunda eşlerden birinin anne ya da babası “Bırak eşini, gel yanımıza biz sana bakarız.” demektedir. Bu yaklaşım, son derece yanlış bir davranıştır. Bazen fındık kabuğunu doldurmayan mevzularda eşler, münakaşa ediyor ve ayrılma noktasına geliyorlar.

Aile’nin dağılması, sadece eşleri ilgilendirmeyip aynı zamanda ailenin meyvesi olan çocukları da etkilemektedir. Ülkemizde 2022 yılı içindeki kesinleşen boşanma davaları neticesinde 180.954 çift boşanırken, 180.592 çocuk velayete verilmiştir.

Anne ve baba sevisi ve şefkatinden yoksun büyüyen çocukların geleceği de sıkıntılı geçmektedir. Anne babasız büyüyen çocukların ileride topluma kazandırılması ve onların da sağlıklı bir aile kurması zorlaşmaktadır.

Bu boşanma hadiselerinin altında yatan en temel hususlardan biri aileye karşı zararlı yayınlar yapan medyadır. Özellikle son yıllarda hayatımıza hızlı bir şekilde giren sosyal medyanın da aile yapımızın bozulmasında önemli bir yer ettiği herkesin malumudur.

Günümüzde kitle iletişim araçlarının ve özellikle sosyal medyanın yaygın kullanımı, aile yapısını olumsuz etkilemekte ve etkilemeye devam etmektedir. Çok küçük yaşlardaki yavrularımız sosyal medyanın kontrolsüz ve zararlı ortamında kendini kaybetmekte, zamanla temel aile değerlerinden uzaklaşmaktadır. Aile yapısının bozulmasıyla birlikte evlenme oranları ve çocuk sayıları düşerken, evlilik yaşı yükselmektedir.

Bazı medyada aile yapısını bozan bir takım programlar olduğu görülmektedir. Vatandaşlarımız her gün yayınlanan bu programları giyim, kuşam, davranış olarak benimsemekte ve zamanla kendileri de uygulamaya başlamaktadır.

Aile yapımızı sarsan ve bozan bu tür programların yayınının mutlaka engellenmesi ve TRT ve bazı medya kuruluşlarının aile yapısını güçlendirici ve koruyucu programlar hazırlaması gerekmektedir. Hatta bütün televizyon ve medyanın bu konuda bir yarışma içinde olması gerekmektedir.

Medyada aile ile alakalı menfi haberler yayınlanmamalıdır. Osmanlı devletinde de böyle bir uygulama vardı. Çünkü çok nadir hadiseler, toplumda bu da olabiliyormuş gibi bir takım normalleşmelere sebep olmaktadır.

Toplumumuzda önemli bir bölümünün zamanının büyük bir kısmı televizyon programlarını izleyerek geçmektedir. Maalesef her gün yayınlanan bu programlarda aile yapımızı sarsan ve her geçen gün bir zehir gibi toplumumuza empoze edilen bazı yayınlar yapılmaktadır.

Diğer bir husus da aile ile alakalı kanun ve mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi durumudur. Özellikle bu konuda aile davalarına bakan hâkim ve savcıların mutlaka dinlenmesi gerekmektedir.

Bazen kadın kocasına kızarak şikâyette bulunmakta, kadının beyanı esas alındığından kocası evden uzaklaştırılmaktadır. Bizim milletimizin erkekleri de bu durumu bir gurur mes’elesi telakki ederek evine bir daha dönmemektedir. Basit bir hadise bazen boşanmaların önünü açmaktadır. Dolayısıyla bu mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bir de aileyi ifsat eden LBGT gibi yapıların faaliyetleri olmaktadır. Bu yapıların menfi faaliyetleri mutlaka önlenmelidir. Evlilik kadın ve erkek arasında olabilir, başka bir şekilde aynı cinslerin evliliği diye bir durum olamaz. Bu konuyla alakalı gerekli düzenleme yapılması şarttır.

Netice olarak aile, milletin temel yapısını, hücresini teşkil etmektedir. Hücre bozulduğu zaman vücutta bozulur, dolayısıyla aile yapısını sağlamlaştırmak, evliliği teşvik etmek, çocuk sayısını arttırmak ve boşanmaların önüne geçmek; Devletimizin temel prensibi olmalıdır. Bu konuda Devletimiz, evliliklerin düşük, boşanmaların fazla ve çocuk sayısının az olduğu illerden başlayarak planlar hazırlaması gerekmektedir.

Valilerimiz ve ilgili kurum ve kuruluşların bu konuyu birinci temel vazife olarak üslenmeleri gerekmektedir. Çünkü bazen idareciler bina yapımı, yol yapımı gibi işlerle meşgul olmaktadır. Hâlbuki idarecilerimiz zamanının %90’ını içtimai mes’elelere, devletimizin temel unsuru olan aile, gençlik ve eğitim üzerine kafa yormaları çok daha yerinde olacaktır.

Bir bina, okul, yol veya baraj gibi tesisler inşa ederken plan ve projeler hazırlanıyor. Bu projeleri uygulayacak bir proje takımı oluşturuluyor. Bu projenin bütün safhaları ele alınarak bir iş planı hazırlanıyor. Baştan sona kadar denetimi yapılıyor. Fakat içtimai mes’eleler çok daha önemli olmasına rağmen; bu tür bir plan-proje ve denetim yapılmıyor. Yol, baraj gibi yapılarda eksik olsa dahi düzeltme imkânı ve telafisi mümkündür. Ancak sosyal mes’elelerde yaşanacak eksikliklerin düzeltilmesi çok zaman almakta ve bazen de mümkün olamamaktadır.

Ülkemizde içtimai mes’elelerde bir plan ve programın yapılmadığını veya yeteri kadar ehemmiyet gösterilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla içtimai mes’elelere daha fazla ehemmiyet gösterilmeli ve Devlet bu işin lokomotifi olmalıdır. Kimin neyi, ne zaman yapacağı belirlenmelidir.

Afyonkarahisar Valiliği, 2020 yılını Afyonkarahisar’da“Sevgi Yılı” olarak belirledi ve bu doğrultuda yıl boyunca faaliyetler yaptı. Afyonkarahisar, bu sayede ülke genelinde en mutlu 2. İl konumuna yükselmiştir. Afyonbkarahisar Valiliği, 2021 yılını da “Aile Yılı” olarak belirledi. Bir yıl boyunca Afyonkarahisar ve ilçelerinde, hatta köylerinde ailenin ehemmiyeti üzerine çalışmalar ve faaliyetler gerçekleştirildi. Neticede boşanma oranlarında azalmalar oldu.

Aksaray’da da Valiliğimiz, kamu kurum ve kuruluşlarımız, STK’lar ve özellikle Aksaray Üniversitemizin girişimleriyle Aile Yılı ilan edilerek çalışmalar yapılması son derece yerinde olacaktır.

Milletimizin geleceği açısından bu çok önemlidir. Nüfusumuza baktığımızda yaşlılarımızın sayısı artıyor, genç nüfusun artış hızı azalıyor, evlilikler azalıyor, boşanmalar artıyor. Bu durum büyük bir felakettir. Bu felaketi idrak ederek bir an önce acil olarak gerekli tedbirler alınması gerekmektedir.

Bu hususta düzenli olarak kongre, konferans ve şuralar tertip edilerek yol haritaları hazırlanmalı ve günün şartlarına göre güncellenmelidir.

Türkiye Yüzyılında Ailemiz, İstikbalimizdir.

Sözlerimi burada tamamlarken bana sizlerle bir araya gelme imkânını veren Değerli Rektörümüz Prof. Dr. Alpay Arıbaş’a çok teşekkür ediyorum.

2023-2024 Akademik Yarıyılının; öğrencilerimize, öğretim görevlilerimize ve bütün üniversite mensuplarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Herkesi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Su Gibi Aziz Olunuz…

ders5

En Yeni Basılı Eserleri

02/05/2025